ESKİ TÜRKİYE TÜRKÇESİ
Battal Gazi Destanı'nın anlatıldıgı Osmanlıca Metinin'in okunuşu
Deyü lainler kendi sınadın ateşe urub yaktılar ve külinden kaysere gönderdiler.Kayser dahi kendi sınadının külini yüzine ve gözine sürür şad olduğı ve tamam rum vilayetinde çalkandıki Battalı Tariyun harcında ateşe yakmış deyü döküli aleme dahi yayıldı.Çün bu haber Malatyaya yarenlerine irişti azim feryad u figan kopardular ve yedi gün yas matem tutub Halifeye dahi name ile bildirdiler.Halife dahi yas matem tutub Seyyidin pak ruhiçun hatim şerifler okutub , aşlar bişürüb fukaraya yedirdiler ve Seyyidin iki oğlu var idi . Ali ve Nezir..Seyyid bu haberi Zeyneb Htun işidicek ödü patladı canı Hak'ka teslim eyledi ve tamam İslam diyarında Seyyid Hazretleri içün yas matem tutdılar işte bunlar bu halde kaldılar. amma bunlar bu tarafdan kayser Battaldan kurtuldum deyü yedi iklime kafir memleketlerine haber gönderüb askerlerini İstanbulcem eyledi nameler kafir begleri davet eyledi amma bu taraftan Malatya gazileri dahi Bada'da name ile kayserin derneğin ve asker cem eylediğin bildiler Halife dahi nameler perakende idüb kanda kim İslam padişahları varsa kayserin kasdını bildiler ve cümlesini kılıçdan geçirdüler.
http://www.1923turk.biz/showthread.php?t=4743
Kaynak : Türkbilig, Türkoloji Araştırmaları, 2002/4, s. 117-124,
ESKİ TÜRKİYE TÜRKÇESİ AĞIZLARININ SINIFLANDIRILMASINDA MORFOLOJİK ESASLAR
Hayati Develi
İstanbul Kültür Üniversitesi
13. – 16. yüzyıllar arasında fonolojik, morfolojik ve sentaktik seviyede birleştirici özellikleri[1] itibariyle diğer Türk yazı dillerinden ayırt edilebilen bir Oğuzcanın varlığı açıktır. Bu dilin bir yazı dili hâline ulaşması göreceli olarak gecikmişse de 13. yüzyıldan itibaren hızlı bir şekilde gelişerek olgun bir seviyeye ulaşmıştır. Oğuzcaİran, Azerbaycan, Irak, Suriye, Anadolu ve Balkanlarda geniş bir sahaya yayılmış olduğu ve Oğuz unsurları her zaman aynı siyasî içinde bulunamadıkları için konuşma dilindeki diyalektlerin zamanla gelişerek nihayet 17. yüzyılın sonlarından itibaren birden fazla yazı dili şeklinde teşekkül ettiklerini tespit edebiliyoruz. Bunlar bugün için Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi ve Türkmen Türkçesi olarak adlandırılabilirler. Geriye doğru gidildiğinde bu ağızları belirleyen birleştirici özelliklerin ne zamandan itibaren ve hangi eserlerde teşekkül ettiğini tespit etmek, yani Oğuzcanın 14.-16. yüzyıllardaki ağızlarını ortaya koymak, Türk dili tarihi açısından halledilmesi gerekli bir iştir.
Daha önceki bir bildirimizde* Eski Türkiye Türkçesi ağızlarının tespiti üzerine bir deneme yapmış, bu tespitte fonolojik kriterlere dayanmıştık. Malzeme derlediğimiz kaynak metinlerdeki fonolojik verilerden bize göre diyalektolojik bir sınıflandırma için uygun olanlarını bir araya getirerek bunların düzenli dağılım gösterdiği kaynak metinleri tespit etmeye çalışmış ve elde ettiğimiz sonuçların bir sınıflandırma yapmamıza imkân sağlayıp sağlamadığını tartışmıştık. Bu ilk denemede kullandığımız kriterler ve ulaştığımız sonuçlar, bu çalışmanın sonuçlarını değerlendirmemize yardımcı olacağından burada kısaca verilecektir.
1) Dil uyumu; 2) > ¦, 3) b > m , 4) gibi ~ bigi ~ kimi , 5) b- > p- , 6) k > g .
İlk dört kriter ana ağız gruplarının, 5. ve 6. kriterler ise alt ağız gruplarının tespitinde kullanılmıştır. 4. kriter ayrnı zamanda hem ana ağız gruplarının hem de alt ağız gruplarının tespitinde kullanılmıştır. Kaynak metinlerden elde edilen malzemenin bu kriterlere göre değerlendirilmesi sonucunda üç ana ağız grubu ve bazı alt ağız grupları tespit ettik. Bunların genel bir tanımı şu şekildedirz :
I. Ağız grubu : Kelime içinde ve sonunda //ları koruması, dil uyumunun bozulmaması, ben zamiri ve gibi edatlarıyla karakterize edilir. Anadolu’nun batısında yayılmıştır.
Bu grubun en önemli alt ağız grubu Mukaddime.de temsil edilmektedir. Bu eser, kelime başında b- > p- tonsuzlaşması ve kelimenin her yerinde görülen bir öndakası /k/ > /g/ tonlulaşması ile karakterize edilen bir alt ağız grubunuu temsil eder.
I. grubun içinde bir başka alt ağız grubu dahı edatının fonolojik çeşitlenmesiyle ayırt edilir. Elvan Çelebi ve Suriye’de (Hama’da) yazılmış olan Nazmu’l-Hilafiyyat’da dahı yerine daı şeklin standarttır.
II. Ağız grubu : Kelime içinde ve sonuda // > /¦/ değişmesi ve dil uyumsuzluğu temayülü ile karakterize edilir. Bu ağız grubuna ait metinlerin yazıldıkları coğrafyaya bakarak bu grubun Orta anadolu’dan Azerbaycan’a kadar uzanan bir sahada yayıldığını kabul edebiliriz. gibi yerine bigi edatının kullanıldığı metinleri, bir alt ağız grubunu temsil ederler.
III. Ağız grubu : Kelime başında - > ¦- değişmesi, bazı kelimelerde b- > m- (men, maña, muña, min “bin” vs), gibi yerine kimi veya tek edatlarının kullanılaması, bu ağız grubunu temsil eder. Bazı eklerde görülen dil uyumsuzluğu özelliğiyle ve kelime içindeki // > /¦/ değişmesiyle II.ağız grubuyla birleşir.
Bu sonuçları aşağıdaki şekilde göstermeye çalıştık.
Fonolojik kriterlere dayanarak yaptığımız bu sınıflandırma denemesinden sonra, bu çalışmada 14.-16 yüzyıllar metinlerindeki morfolojik hususiyetlere göre diyalektolojik ayrılma ve gelişmeleri tespit etmeye yarayacak kriterler üzerinde duracağız.
ETT ağızlarını sınıflamada kullanacağımız morfolojik kriterleri tespit ederken eserlerdeki düzenli farklılıklar üzerinde durulması gerekir. Herhangi bir eser zamandaşlarından farklı bir eki düzenli olarak kullanıyorsa bu durum söz konusu eserin herhangi bir ağız sınıfını temsil ettiğini gösterir. Düzenlilik kavramı üzerinde tartışılabilir. Bununla kastettiğimiz herhangi bir morfemin herhangi bir eserde tesadüfî olamayacak bir sıklıkta kullanılmasıdır. Sözgelimi ünlüyle biten isim tabanlarına getirilen +nI yükleme hâli ekinin bir eserde defalarca kullanılması o eserin ait olduğu ağız grubunu belirlememize yardım ederken, birkaç defa geçen bir morfem veya fonolojik özellik aynı emniyetle ağız tespitine yardımcı olmaz. Bu dönemde muhtelif Türk bölgeleri arasında hem nüfus göçü hem de bilgi akışının yoğunluğu dolayısıyla dilsel etkileşim de güçlüdür. Bu yüzden herhangi bir Anadolu metninde Doğu Türkçesi özellikleri seyrek olarak bulunuyorsa bunu moda, özenme, tesir altında kalma gibi sebeplerle izah etmeliyiz. Söz konusu etkilerin yoğun olarak bulunduğu ve “karışık dilli” olarak adlandırılan kimi metinler zaten bir ağız sınıflandırmasının konusu olamaz. Bundan dolayı kimi metinlerde karşımıza çıkan bol-, -GAy, -Urmen vs. gibi Oğuzca’ya uymayan verileri değerlendirme dışı bırakmak zorunludur.
Aşağıda ele aldığımız morfolojik kriterlere göre ortaya çıkan dağılımın sonucu 14.-16. yüzyıllar metinlerinin esas olarak iki ana ağız grubuna ayrılabileceğini göstermektedir. Bunlar bugünkü Türkiye Türkçesi ve Azerbaycan Türkçesinin temelini oluşturan ağızlardır. Bunlardan birincisine Türkiye ağzı, diğerine Azerbaycan ağzı diyebiliriz. Yazı dilinin her zaman standartlaşma temayülünde olması, yazı ile uğraşan okumuş yazmış kimselerin kendi yöresel özelliklerinde ziyade merkezde oluşan standart yazı dilinin özelliklerine uyma gayretleri, bugünkü anlamda çok alt ağızlara inebilen bir diyalektoloji çalışmasına imkân vermemektedir. İlk dönem Oğuzca metinler içinde başat olan Türkiye diyalekti diyebileceğimiz ağızdır; zira yüksek kültür bilhassa Anadolu’da gelişmiş, Anadolu’nun tesiri Memluk ve Azerbaycan sahalarını da etkisi altına almıştır. Azerbaycan diyalektinin ilk temsilcilerinden sayılabilecek Nesimî’nin dilinin bile esasen Türkiye ağzı unsurlarıyla oluşmuş olması bu kültürel etkinin doğal bir sonucudur. Azerbaycan ağzı asıl bağımsız gelişmesini ayrı bir siyasi teşekkül oluşturduktan sonra sağlayabilmiştir. Bu da yaklaşık olarak Akkoyunlu,Karakoyunlu ve sonra Safevi dönemlerine tekabül ediyor. Bu devirlerde bile etkileşim tamamiyle ortadan kalkmış değildir. Türkmenceyi ise tam olarak teşhis etmek çok kolay değildir. Çağatayca’nın ve Batı Oğuzcasının tesirleri Türkmen diyalektine ait ağırlıklı unsurlar taşıyan metinlerin ortaya çıkmasını hayli geciktirmiştir.
14.-16. yüzyıl metinlerinin morfolojik esaslara göre tasnifinde belirgin sonuçlar üretebilecek başlıca morfolojik unsurlar şunlar olabilir :
+nI Yükleme hâli eki : Oğuzca metinlerde bu dönem için yükleme hâli eki yaygın olarak +(y)I, 3. teklik şahıs iyelik ekinden sonra +n’dir. Kimi metinlerde ünlülerden sonra +nI şeklinin kullanıldığını görmekteyiz . Bu morfem Azerbaycan ağzının karakteristik özellikleri arasındadır :
divâne+ni, pâre+ni (Kişverî); mâcerâ+nı (Hayali-i Gülşeni); kamu+nı, Ya'kûb+nı, Mustafâ+nı, cânum+nı, 'Alî+ni, zülfüñ+ni, bularnı (Şah İsmâil); Mûsâ+nı, peri+ni, Leylî+ni (Fuzulî) vs.
-Up Öğrenilen geçmiş zaman eki : Öğrenilen geçmiş zaman esasen –mIş morfemiyle teşkil edilmekle birlikte kimi metinlerde –Up zarffiil eki + şahıs eki yapısı da bu zamanı teşkil etmekte kullanılmıştır. Üçüncü şahıs için –UpdUr yapısının öğrenilen geçmiş zaman teşkilinde kullanılması daha yaygın olup bütün Oğuz grubu ağızlarında değişen sıklıklarda kullanıldığı görülür. Ancak birinci ve ikinci şahısların kullanımı bazı eserlerde yoğunlaşmakta, böylece bu ek sınıflandırma için elverişli bir kriter hâlini gelmektedir :
-UbAm : kalubam, olubam (Kişveri); olubam garka-i girdâb-ı cünûn , ma’mur edübem, tahkîk edübem işüm hatâdur, ma’lum edübem, hâr olubem (Fuzulî)
-UpsAn : geyüpsen, yâd edüpsen, dermeyipsen (Kişveri) ; görüpsen (Şah İsmâil); sehv edüpsen, karâr edüpsen, ihtiyâr edüpsen , iftihâr edüpsen, şiâr edüpsen , âşinâ olupsen, mübtelâ olupsen (Fuzulî); dönübem (Gülşeni).
-UpdUr : kuyulupdur (Şeyyad), şâd olupdur, vâlih ü hayrân olupdur , kurbân olupdur (Nesimî); beñzedipdür (Kadı Burhaneddin) ; ulaşupdur, gelüpdururlar (Fütuhuşşam) ; hidmet-i merdân kılupdur, unudupdur, ölüpdür (Kişveri); bitüpdür, virüpdür (Şah İsmâil); gark-âb olupdur (Hakiki); tûtî olupdurur (Karamanlı Aynî) ; bulupdur (Fuzulî) vs.
-UpdUr şekli diyalektolojik tasnif için karakteristik değildir. Türkiye diyalekti metinlerinde de karşımıza çıkabilmektedir. –UbAm ve –Upsen şekilleri ise Azerî diyalektinin karakteristikleri arasındadır. Nesimî’de –UbAm ve –UpsAn şekillerini tespit edemedik. Ancak bütün bu metinlerde –mIş morfemi de kullanılmaktadır.
H. Mirzazade, Azerbaycan Dilinin Tarihi Morfologiyası (Baku 1962) isimli eserinde öğrenilen geçmiş zaman ekinin tarihi yapısını ve günümüz Azerbaycan Türkçesindeki durumunu şöyle bir tablo ile karşılaştırmaktadır :
XV. – XVI. yy.
Çağdaş Azrbaycan Türkçesi
Konuşma dili
Yazı dili
1. tkl.
durubem
durmuşam
durmuşam
2. tkl.
durubsan
durupsan
durmu(ş)san
3. tkl.
durub
durupdur
durmuşdur
1. çkl.
-
durmuşug
durmuşug
2. çkl.
durubsuz
durubsuz
durmu(ş)suz
3. çkl.
durublar
durublar
durmuşlar
-An Sıfatfiil eki : Bu morfem bir şimdiki zaman, geniş zaman ve bazen de gelecek zaman sıfatfiili teşkilinde kullanılırken bilhassa Fuzûlî’de zaman zaman geçmiş zaman sıfatfiili fonksiyonunu da taşımaktadır . Ekin bu fonkksiyonunu taradığımız diğer metinlerde tespit edemedik. Bu da söz konusu gelişmenin nispeten yavaş ve geç gerçekleştiğini gösterir :
Rahm et ey şeh dil-i derviş çeken âhlara
Ki gedâ âhı eser eyler olur şâhlara
(Fuzulî, Divan)
Fıtrat rakamın çeken zamanda
Hakkâ ki bu emr- künfekânda
(Fuzulî, Leylâ ve Mecnûn)
Diğer metinlerde –An morfeminin bu fonksiyonunu tespit edemedim. Ancak sonraki yüzyıllarda bu kullanımın gitgideAzerbaycan Türkçesi yazı dilinde karakteristik olduğu malumdur.
-AndA Zarffiil eki : Bu zarffiil ekine Azerbaycan ağzı metinlerinde rastlanmaktadır. Türkiye ağzı metinlerinde bu morfeme rastlanmamaktadır.
düşende (Nesimî), derâb idende, görende, berâber olanda (Şah İsmâil); görende, yazanda (Hakiki) bîdâr olanda , olanda cûda, uyananda, yorulanda (Fuzulî)
-GAç Zarffiil eki : Oğuzcada seyrek kullanılan bu ek kimi 16. yüzyıl Azerbaycan ağzı metinlerinde görülmektedir. Türkiye ağzı metinlerinde bu ek yerine -IncA veya -IcAK zarffiil ekleri kullanılır. Tabii, -IncA ve -IcAK ekleri Azerbaycan ağzı metinleri için de karakteristiktir. Seyrek olarak kullanılan -GAç eki, Azerbaycan Türkçesi için 19. yüzyıldan itibaren arkaikleşmiş ve bunun yerini -cAK zarffiil eki almıştır (Mirzazade, 294-295).
Neyleyem görgeç yüzüñ çün ihtiyar elden gider
(Şah İsmail)
Ruhun görgeç olur sûz-ı derûna derd-i dil hâsıl
Bahar eyyâmı sıçrar berk-i rahşende sehâb oynar
(Fuzulî, Divan)
Hicrân gecesin görgeç dûzah elemin bildim
Kim rûz-ı kıyâmetdir yârin şeb-i hicrânı
(Fuzulî, Divan)
Geniş zamanın olumsuzu :
Geniş zamanın olumsuzu için –mAz morfeminin kullanılması Oğuzca için standarttır. Ancak zamanla Azerbaycan ağızlarında 1. teklik şahısta -mAn ~ -mAnAm şekli ayırıcı bir özellik hâline gelmiştir. Nesimî’nin şiirlerinde seyrek olarak örneklerini görmeye başladığımız bu morfem, Kişverî, Şah İsmail, Fuzulî, Hayalî-i Gülşenî gibi şairlerin şiirlerinde –mAz ile birlikte ve giderek artan sıklıkta kullanılmaya başlar.
-mAzAm : sığmazam, vermezem, fâş eylemezem, dönmezem, ölmezem (Nesimî); bilmezem (Kişveri); bilmezem (Hakiki); terk eylemezem , idrâk etmezem, bilmezem (Fuzulî)
-mAn ~ -mAnAm :diyebilmen (Nesimî); bilmen, olabilmen, sarabilmen, tapman (Kişveri); olman, demenem, demen (Fuzulî); bilmenem, bahmanam, dimenem (Hakiki), istemen, diñlemen, gitmen, kabûl itmen, terk eylemen (Şah İsmâil); sığınman, bilmen (Hayalî-i Gülşenî)
Bunların dışında metinlerde tesadüf olunan ve bir diyalektolojik farklılığa işaret ettiği açık olan şekiller vardır. Ancak bunlar belli bir kullanım sıklığına ulaşmadıklar için emniyetli bir şekilde ağız grubu tayinine imkân vermemektedirler.
Sonuç :
Ele aldığımız morfolojik kriterlere göre Eski Türkiye Türkçesi metinlerinin iki ağız grubuna ayrılabileceği görülmektedir. Bunlardan biri Azerbaycan ağzı, diğeri ise Türkiye ağzıdır. Bu sonuç, fonolojik kriterlere göre yapılan değerlendirmeyle de esasen örtüşmektedir. Fonolojik kriterlere göre I. ve II. ağız grubu olarak ayrılabilen ağızlar, morfolojik kriterler açısından birleştirici özellikleri itibariyle tek bir ağız olarak karşımıza çıkmaktadırlar. III. ağız grubu morfolojik esaslara göre de ayrı bir grup teşkil etmektedir.
Kısaltmalar :
Cerrahiyye. : Cerrahiyyetü’l-Haniyye.
Çarh. : Çarhname, Ahmed Fakih.
Elferec. : Elferecü ba’de’ş-şidde.
Elvan Çelebi. : Menâkıbu'l-Kudsiyye, Elvan Çelebi.
Fütûh. : Fütuhu’ş-Şam Tercümesi, Erzurumlu Kadı Darir.
Gunya. : Kitab-ı Gunya.
Gülistan. : Gülistan Tercümesi, Manyaslı Kadı Mahmud
Hurşid. : Hurşidname, Şeyhoğlu Mustafa
İbn Kesir. : Tarih-i İbn Kesir Tercümesi, Şirvanlı Mahmud.
Kadı Burhaneddin. : Kadı Burhaneddin Divanı
Karamanlı. : Karamanlı Ayni Divanı.
Kemaliyye. : Kemaliyye. Şirvanlı Mahmud.
Kur’an Tercümesi. : XV.Yüzyıl Başında Yapılmış Bir Kur’an Tercümesi.
Marz. : Marzubanname Tercümesi, Şeyhoğlu Sadrüddin.
Miftah. : Miftahu’l-Cenne, Ahmed-i Dai.
Mukaddime : Kitâbu Mukaddimeti fî ¼İlmi'l-İbâdât, Kutbeddin İznikî.
Müntahab. : Müntahab-ı Şifa, Hacı Paşa.
Nazm. : Nazmu’l-Hilafiyyat Tercümesi.
Süheyl. : Süheyl ü Nevbahar.
SVTM : Sultan Veled’in Türkçe Manzumeleri.
Şeyhî. : Şeyhi Divanı.
Şeyyad. : Yusuf u Zeliha, Şeyyad Hamza.
TS : Tarama Sözlüğü.
Varka. : Varka ve Gülşah,Yusuf-ı Meddah.
Bibliyografya
Ahmed Fakîh, Çarhname, Hazr. Mecdut Mansuroğlu, İ.Ü. Edebiyat Fak. Yay., İStanbul 1956.
Ahmed-i Da'î, Miftâhü'l-Cenne (Dil Özellikleri-Metin-Söz Dizimi), Hazr. Gürer Gülsevin, Doktora Tezi, İnönü Üni. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya 1989.
Celalüddin Hızır (Hacı Paşa), Müntahab-ı Şifa, II, Sözlük, Hazr. Zafer Önler, Simurg, İstanbul 1999.
Elferecü Ba'de'ş-Şidde, 1. Cilt (Dil İncelemesi-Metin), 2. cilt (Sözlük), Doktora Tezi, Hazr. Mustafa Koç, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, İStanbul 1998.
Erzurumlu Darîr, Kıssa-i Yûsuf – Yûsuf u Züleyha, Hazr. Leylâ Karahan, TDK Yay. Ankara 1994.
F. Kadri Timurtaş, Eski Türkiye Türkçesi, XV. Yüzyıl, Gramer-Metin-Sözlük, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yay., İStanbul 1977.
F. Kadri Timurtaş, Şeyhî ve Hüsrev ü Şîrîn'i, İnceleme-Metin, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yay., İstanbul 1980.
Hayâlî-i Gülşenî Dîvânı, Hazr. Türkân Alvan Çınar, Yüksek Lisans Tezi, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1998.
H. Mirzazade, Azerbaycan Dilinin Tarihi Morfologiyası, Baku 1962.
İsmet Cemiloğlu, 14. Yüzyıla Ait Bir Kısas-ı Enbiyâ Nüshası Üzerinde Sentaks İncelemesi, TDK Yay., Ankara 1994.
Karamanlı Aynî ve Divanı, Hazr. Ahmet Mermer, Akçağ Yay., Ankara 1997.
Kutbeddin Muhammed İznikî, Kitabu Mukaddimeti fi-İlmi’l-İbâdât, Yazma, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Seminer Ktp.
Kitâb-ı Gunya, Hazr. Muzaffer Akkuş, TDK Yay., Ankara 1995.
Leyla Karahan, Anadolu Ağızlarının Sınıflandırılması, TDK Yay. Ankara 1996.
Mahmud b. Kâdî-i Manyas, Gülistân Tercümesi, Giriş-İnceleme-Metin-Sözlük, Hazr. Mustafa Özkan, TDK Yay. Ankara 1993.
Mecdut Mansuroğlu, Sultan Veled'in Türkçe Manzumeleri, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yay., İstanbul 1958.
Mertol Tulum, Tarihî Metin Çalışmalarında Usul, Menâkıbu'l-Kudsiyye Üzerinde Bir Deneme, Deniz Yay., İstanbul 2000.
Mes'ûd bin Ahmed, Süheyl ü Nev-Bahâr, İnceleme-Metin-Sözlük, Hazr. Cem Dilçin, Ankara 1991.
Muhammed bin Hamza, XV. Yüzyıl Başlarında Yapılmış Kur'an Tercümesi, 2. Cilt (Sözlük), Hazr. Ahmet Topaloğlu, Kültür Bakanlığı Yay., İstanbul 1978.
Muharrem Ergin, “Kadı Burhanettin Divanı Üzerinde Bir Gramer Denemesi”, İ.Ü. TDED, III, 1951, 287-327.
Muhsin Macit, Karakoyunlu Hükümdarı Cihanşah ve Türkçe Şiirleri, Grafiker Yay., Ankara 2002.
Nazmu'l-Hilâfyyat Tercümesi, Hazr. Azmi Bilgin, TDK Yay., Ankara 1996.
Nesrin Altun, Erzumlu Darîr'in Fütûhu'ş-Şâm Tercümesi, Giriş – Metin – Açıklamalı Dizin, Doktora Tezi, Marmara Üni., İst. 1996.
Saussure, F.Geneldilbilim Dersleri, Çeviren : Berke Vardar, Ankara 1985.
Sadrüddin Şeyhoğlu, Marzubân-nâme Tercümesi, İnceleme-Metin-Sözlük-Tıpkıbasım, Hazr. Zeynep Korkmaz, A.Ü. DTCF Yay. Ankara1973.
Şeyhoğlu Mustafa, Hurşîd-nâme (Hurşîd ü Ferahşâd), İnceleme-Metin-Sözlük-Konu Dizini, Hazr. Hüseyin Ayan, Atatürk Üni. Yay., Erzurum 1979.
Şeyyâd Hamza Yûsuf ve Zeliha, Nakleden : Dehri Dilçin, TDK, İst. 1946.
Şirvanlı Mahmud, Kemâliyye (Giriş, İnceleme, Cümle bilgisi, Metin, Sözlük), Hazr. Muhammet Yelten, İ.Ü. Edebiyat Fak. Yay., İstanbul 1993.
Şirvanlı Mahmud, Târih-i İbn-i Kesîr Tercümesi (Giriş, İnceleme, Metin, Sözlük), Hazr. Muhammet Yelten, TDK Yay. Ankara 1998.
Tahsin Banguoğlu, Altosmanische Sprachstudien zu Süheyl-ü Nevbahar, Breslau 1938.
Tarama Sözlüğü, TDK Yay.VII c.t.
Tourkhan Gandjei, Il Canzoniere di Şâh Ism⼉l „ažâ¾‰, Instituto Universitario Orientale, Napoli 1959, 54+163.
Yûsuf-ı Meddâh, Varka ve Gülşah (Giriş-Gramer İncelemesi-Metin-Dizin), Hazr. Kâzım köktekin, Atatürk Üni. Fen-Edebiyat Fakültesi Yay. Erzurum 2001.
Ana Sayfa
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Birleştirici özellikler : F. de Saussure, Genel Dilbilim Dersleri isimli eserinde bir dil’in varlığını mümkün kılan dilsel etkeni “birleştirici güç (force unifiante)” olarak adlandırır. Bunun zıddı, “ayırıcı güç (force particulariste)”dir. Ayırıcı güç, herhangi bir dil değişikliğinin oluşmasını ve yayılmasını sağlar. Birleştirici güç ise bir dili mümkün kılan özelliklerin değişmemesini sağlar, çeşitlenmelere karşı koyar. Bir ağız’ın doğuşunu sağlayan her ne kadar ayırıcı güç ise de o ağız grubunun kendi içinde tanımlanabilir bir dil topluluğu olmasını mümkün kılan da birleştirici güçtür. Dil değişiklikleri bir yere kadar yayılır ve sonra durur. İşte bu yayılım alanı bir diyalektin sınırlarını belirler. Artık bu sınırları belli alan için ayırıcı değil, birleştirici güç’ten bahsedilebilir (Saussure, 226-229). Saussure’ün birleştirici güç olarak ifade ettiği kavram, aslında bir dil’i (ağız da bir dil’dir) tanımlamamızı sağlayan ortak özelliklerdir. Tarihi Türk dilleri için konuştuğumuzda meselâ Oğuzca ile Kıpçakça birçok ortak özellikler taşımalarına rağmen bunların birinde bulunmayıp diğerinde bulunan özellikler(çeşitli ses özellikleri, morfolojik biçimler, söz dizimi ve söz varlığı özellikleri), bizim bunlardan birini Oğuzca, diğerini Kıpçakça olarak tanımlamamızı mümkün kılıyorsa ve bu farklılıklar standart ise bunlara “birleştirici özellikler” diyebiliriz.
* "Eski Türkiye Türkçesi Ağızlarının Sınıflandırılması", The Linguistic Heritage of the Seljuks, Sources for the History of the South West Turkic Linguistic Varieties, University of Mainz Institute of Oriental Studies, 25-27 Ocak 2002, Mainz - Almanya.
http://www.geocities.com/hayatideveli/Makaleler/morfolojikesaslar.htm
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder