FATİH DEVRİ TARİH YAZICILIĞI ve LİTERATÜRÜ

FATİH DEVRİ TARİH YAZICILIĞI ve LİTERATÜRÜ
Prof. Dr. Abdulkadir ÖZCAN
Mimarsinan Üniversitesi
Özet
Osmanlı devletinin kuruluşundan yaklaşık yüz yıl sonra başlayan Fatih devri bir-çok şeyde olduğu gibi tarih yazıcılığında da ilk dönem olarak görülebilir. Önemli tarihi kaynaklar olan vekayinâme ve monografiler ile, münşeât mecmualarının ve hatta ansiklo-pedi türünün ilk örnekleri Fatih döneminde ortaya çıkmıştır. Anahtar Kelimeler: Tarih Yazıcılığı, Fatih Dönemi, Tarihi Kaynak. 1. Giriş Kuruluşu XIV. yüzyıl başlarında başlayan Osmanlı Devleti’nin ilk tarihleri 100 küsur yıl sonra kaleme alınmıştır. Başka bir ifadeyle, bize ulaşan ilk tarih olan Ahmedî’nin Dâstân-ı Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i Osman’ı 1400’lü yıllarda yazılmıştır. O da İskendernâme’nin sonunda ek olarak... Âşıkpaşazâde’nin, Orhan Gazi’nin imamı Yahşi Fakih’e ait olduğunu söy-lediği ve büyük alıntılar yaptığı Menâkıb-ı Âl-i Osman ise günümüze ulaşmamış ilk tarihlerdendir. Telif ve tercüme faaliyetlerinde bir uyanış devri olan II. Murad döneminin konumuzla ilgili en önemli eseri, padişahın emriyle Yazıcıoğlu Ali’nin bazı ilave-lerle İbn Bîbî’den yaptığı Târih-i Âl-i Selçuk adlı tercümedir. Bu padişah zamanın-da hazırlanan Târihî Takvimler’in ise tarih literatürümüzde ayrı bir yeri vardır. Bunların birkaçı günümüze ulaşmıştır. Yine bu hükümdar zamanında başlayan Anonim Tevârîh-i Âl-i Osman yazma geleneği daha sonra da devam etmiştir. 2. Fatih Devri Tarih Yazıcılığı Fatih Sultan Mehmed zamanında özellikle İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı tarih yazıcılığında canlanma olmuş, ilk müstakil dünya ve Osmanlı tarih-leri ile vekayinâme ve monografi yazma denemeleri bu dönemde yapılmıştır. 1.1-Hılkatten başlayan umumî tarihlerin ilki Şükrullah’ın Behcetü’t-tevârîh’idir. 1380’li yıllarda Şirvan’da dünyaya gelen, 22 yaşında Osmanlı hizme-tine giren ve II. Murad tarafından çeşitli diplomasi hizmetlerinde istihdam edilen Şükrullah (ö. 1464’ten sonra), Fatih devrinde Farsça yazdığı genel tarihini Veziri-âzam Mahmud Paşa’ya sunmuştur. Müellif, ilk sekiz bölüm içerisinde Âdem’in yaratılışından itibaren bir İslâm tarihi kaleme almış, daha sonra bazı Yunan filozof-ları ile bazı din büyüklerinden söz etmiş, ardından İran şahları, gayrı müslim hü-

Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (55-62 s.)

kümdarlar, Emevî, Abbasî ve Alevî hanedanlar ile Selçuklular hakkında bilgiler vermiştir. Eserin on üçüncü bölümü Osmanlılar’a ayrılmıştır. Başta Ahmedî’nin İskendernâme’si ile mahiyeti bilinmeyen Sahîhü’t-tevârîh olmak üzere, birçok kaynağa başvurularak yazılan Behcetü’t-tevârîh, XVI. yüzyıl tarihçilerinden Zaîm Mîr Mehmed’in Câmiü’t-tevârîh’inin başlıca kaynağı olmuştur. İstanbul’da ve yurt dışında birçok yazma nüshası bulunan Behcetü’t-tevârîh 937 (1530-1531) yılında Mustafa Fârsî tarafından Mahbûbu kulûbi’l-ârifîn adıyla Türkçe’ye çevrilmiştir. Eserin Osmanlılar’a dair son bölümü önce Théodor Seif tarafından Farsça metin ve Almanca tercümesiyle 1925 yılında Viyana’da yayımlanmış1; daha sonra da Nihal Atsız tarafından iki defa İstanbul’da neşredilmiştir2. Şükrullah-ı Şirvanî, II. Murad’ın emriyle musikîye dair eserler de yazmıştır. 1.2-Enverî’nin Düsturnâme’si de yine Fatih devrinde yazılmış bir diğer genel tarihtir. Ancak bir dünya tarihi olmaktan ziyade, Asya devletleri üzerinde yoğunlaşır. Hayatı hakkında bilgi bulunmayan müellifin, Enverî mahlası olmalıdır. Eserinden, iyi bir tahsil gördüğü anlaşılan Enverî önce Fatih adına Teferrücnâme adında bir tarih kitabı yazmış, fakat bu eser günümüze ulaşmamıştır. Babinger’e göre, imam sıfatıyla II. Mehmed’in seferlerine katılmış, hatta Midilli’nin fethini müteakip ilk ezanı o okumuştur. Düsturnâme’yi ise hâmisi Mahmud Paşa adına kaleme almış ve 1465’te bu veziriâzama sunmuştur. Düsturnâme’nin en belirgin özelliği, yarıdan fazla kısmının Aydınoğulları Beyliği’ne, özellikle Umur Bey’in gaza ve fetihlerine ayrılmış olmasıdır. Manzum mesnevî tarzında yazılan eserde 17 bab ve 3730 beyit içinde peygamberlerden; Pişdanîler, Keyanîler, Eşkânîler ve Sasanîler’den; Hazreti Peygamber, Dört Halife devri, Emevî, Abbasî, Saffarîler ve Sâmânîler’den; Gazneliler, Deylemîler, İsmailîler’den; Selçuklu, Salgurlu, Harezmşah ve Moğollar’dan söz edilir. 18. bâb Aydınoğulları’na ayrılmıştır. Eserin hacimli bir kısmını oluşturan bu bölümde özellikle Gazi Umur Bey’in gazâları üzerinde durulmuştur. 19-22. bölümler arası Osmanlı tarihine ayrılmış; bunun da 19 ve 20. kısımları Fatih devrinin 1454’e kadarki siyasî ve askerî olaylarına; 21 ve 22. kısımlar ise Mahmud Paşa’nın katıldığı seferler ile bu veziriâzamın medhine tahsis edilmiştir. Düsturnâme’nin tasrih edilen tek kaynağı Beyzavî’nin (ö. 1286) Nizâmü’t-tevârîh’i olup, Selçuklular kısmı için müellif bazı İslâm tarihçileri ile Bizanslı ta-rihçilerin eserlerinden faydalanmıştır. Osmanlı dönemi için ise, başta Ahmedî’nin Dâstân’ı ile Tarihî Takvimler’den birini kullanmış olmalıdır. Günümüze iki yaz-ması ulaşan Düsturnâme’nin Selçuklu, Harizmşah, Moğollar, Aydınoğulları ve Osmanlılar’a dair bölümleri önce Mükrimin Halil Yinanç tarafından 1928’de (ince-leme kısmı 1930’da); Fransızca tercümesiyle birlikte Paris’te neşri ise I. Mélikoff tarafından 1954’te gerçekleştirilmiştir3. Eser N. Öztürk tarafından 2003 yılında yeniden yayımlanmıştır. 2.1- kuruluştan başlayan ilk umumî tarih de Fatih döneminde yazılmıştır. Veziriâzam tarihçilerin de ilki olan Karamanî Mehmed Paşa’nın eserinin adı Tevârîhü’s-selâtîni’l-Osmâniyye’dir. Bu padişahın son sadrazamı olan Mehmed
56

Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (55-62 s.)

Paşa, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî neslinden olup ilmiyeden yetişmiş, bir süre mü-derrislik yapmış, Mahmud Paşa’nın sevkiyle ve nesir yazıdaki ustalığıyla nişancılı-ğa getirilmiş ve uzun yıllar bu görevde bulunduktan sonra 1478’de veziriâzamlığa yükseltilmiştir4. Zamanında Fatih’in ünlü Kanunnâme-i Âl-i Osman’ının düzenle-tildiği Mehmed Paşa’nın, bazı mülk ve vakıfları mirîye çevirtmesi, aleyhine kamu oyu oluşmasına sebep olmuş ve padişahın ölümünden sonra çıkan olaylarda Cem yanlısı olmasının da tesiriyle yeniçeriler tarafından öldürülmüştür (1481). Nişânî mahlasıyla şiirleri de bulunan Mehmed Paşa Risâle fî Tevârîhi’s-selâtîni’l-Osmâniyye ve Risâle fî Târîh-i Sultan Mehemmed ibn Sultân Murâd Hân min-Âl-i Osman adlı Arapça eserleriyle Osmanlı Devleti’nin müstakil ilk tarihini meydana getirmiştir. Bunlardan birinci risale II. Mehmed’e kadar gelen bir Osmanlı tarihi olup, ikincisi bu padişah devri olaylarını ihtiva eder. Esası Tarihî Takvimler’den birine dayanan; Ahmedî’nin ve Şükrullah’ın eserlerinin de kaynak olarak kullanıl-dığı esere müellifi tarafından tarih düşürmeleri ve kafiyeli cümleler eklenmiştir. Daha sonra Edirneli Rûhî ve İbn Kemal tarafından kaynak olarak kullanılan Tevârîhü’s-selâtîni’l-Osmaniyye önce Mükrimin Halil Yinanç5, sonra da İbrahim Hakkı Konyalı tarafından Osmanlı Sultanları Tarihi adıyla Türkçe’ye çevrilmiş ve yayımlanmıştır6. 3- Mensur vekayinâme türünün ilk örneği sayılabilecek eseri Tursun (veya Dursun) Bey kaleme almıştır. Hayatı hakkında bilinenler hemen sadece kendi ese-rine dayanan müellif, muhtemelen 1426’da doğmuş ve iyi bir eğitim almıştır. Fe-tihten sonra İstanbul’daki emlâkin sayımı ve vergi yazma işi kendisine verilmiştir. Bu görevi başarıyla ifadan sonra padişahın yakınlarından biri olan Tursun Bey bazı seferlere, özellikle Divân kâtibi olarak bulunduğu Veziriâzam Mahmud Paşa dö-neminin bütün seferlerine katılmış; II. Bayezid devrinde emeklilik hayatı yaşamış ve 1490’lı yıllarda ölmüştür. Yazmış olduğu Târih-i Ebü’l-feth, adından anlaşıldığı üzere esas olarak bu padişahın 1444 yılında ilk cülûsuyla başlamakta ve Fatih devri olaylarını kapsamakta, 1488 yılında Hadım Ali Paşa’nın Kilikya seferi ve Memlük yenilgisiyle son bulmaktadır. Önsöz, giriş ve esas metinden oluşan eserin giriş kısmında müellif Tarih bilimi hakkında görüşler ileri sürer ve ayrıca saltanat mües-sesesinden padişahlara gerekli ahlâkî özelliklerden ve reâyâ ile olan münasebetle-rinden söz eder. Tursun Bey hemen tamamı kendi gözlemlerine dayanan eserinin telifini II. Bayezid döneminde tamamlamıştır. Târih-i Ebü’l-feth kuru bir siyasi tarih olmayıp, Fatih devri askerî ve iktisadî olayları hakkında da bilgiler ihtiva eder, hatta ihtiva ettiği coğrafî malûmat ile, Fatih’in fetih politikası ve stratejisi hakkında önemli ipuçları da verir. Başta Neşrî’nin Cihânnümâ’sı olmak üzere, birçok yazılı ve sözlü kaynağı bulunan eserin en büyük özelliği müellifinin göz-lemlerine dayanmasıdır. Dönemin sade dilinin aksine Arapça, Farsça karışımı ağır bir dille telif edilen Târih-i Ebü’l-feth yarı manzum tarzda yazılmış süslü nesrin ilk örneğidir. Müellifin kendisine örnek olarak İran tarih yazıcılığını esas aldığı söyle-nebilir7. Târih-i Ebü’l-feth, Târih-i Osmanî Encümeni Mecmuası’nın ilavesi olarak 1330’da (1914) yayımlanmış; daha sonra Mertol Tulum tarafından 1977’de Türki-
57
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (55-62 s.)

ye’de; Halil İnalcık ve Rhoads Murphy tarafından ise İngilizce özetiyle birlikte ertesi yıl Amerika’da neşredilmiştir8. 4- Fatih dönemi tarihçiliği için önemli bir başka gelişme, yarı resmî nitelik-te saray tarihçiliği olan şehnâmeciliğin başlamasıdır. Aslında daha önceki İslâmî Türk devletlerinde örnekleri bulunan gazânâme veya gazavatnâme türünün de-vamı sayılabilecek bu eserlerin ilkinin Ahmedî’nin Dâstân’ı olduğu da söylenebi-lir. İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı payitahtına gelen birçok Acem şairi, sulta-nın ilgisini çekmek için büyük bir yarış içine girmişler ve bu türde manzum eserler yazmışlardır. O dönemde devletten maaş alan 30 kadar şairin varlığı bilinmektedir. İran şehnâmeciliğinin tesirinde, esas olarak devrin padişahını süslü bir dille övmeyi amaçlayan bu şairler, dolayısıyla Osmanlı hanedanı için orijinal kaynaklar da mey-dana getirmişlerdir. 4.1- Kâşifî’nin 1456 yılı civarında kaleme aldığı Fatih’in gazalarını öven Farsça Gazânâme-i Rum’u bunlardan birisidir. 4.2- Şehnâmenüvîslerden Muâlî’nin Farsça manzum Hünkârnâme’si gü-nümüze ulaşırken, Hamîdî ve Şehdî’nin eserleri kayıptır. Muâlî’nin asıl adı Seyyid Mîr Ali b. Muzaffer’dir. Bilinen yegâne nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüpha-nesi, Hazine, nr. 1417’de bulunan Hünkârnâme, 183 varaktan ibaret olup, üzerinde Fatih’in tezhipli mührünü taşımaktadır. Padişahın lutuf ve ihsanlarına mazhar ol-mak amacıyla yazılan eserin telifi muhtemelen 1475’te tamamlanmıştır. Firdevsî’nin Şehnâme’sinden etkilenilerek yazılan eserin fazla edebî bir değeri yoktur. Eserde her olaydan söz edilmemekte ve hadiseler biraz karışık olarak ele alınmaktadır. Abartmalı İran tarihçiliğinin Osmanlı’daki ilk örneklerinden olan Hünkârnâme’nin kaynak değeri az olmakla birlikte, müellifinin bir süre bulunduğu Akkoyunlu tarihi ve Osmanlı-Akkoyunlu ilişkileri hakkında verdiği bilgiler ilktir ve kıymetlidir9. 4.3- Bir süre Saray’da bulunduğu anlaşılan ve Fatih’in bazı seferlerine katı-lan Kıvâmî’nin, Fatih’in gazâlarına dair Fetihnâme-i Sultan Mehmed’i de aynı türde eserdir. 28 bölümden oluşan ve son üç bölümü II. Bayezid devrinin ilk yılla-rına ayrılan eserin tarih kaynağı olarak önemi tartışma konusudur. Nazım kısımları nesre göre daha edebî olan Fetihnâme, Tursun Bey’e kaynaklık etmiştir. Bilinen tek nüshası Berlin Devlet Kütüphânesi’nde bulunan eserin tıpkıbasımı yapılmış-tır10. Gazânâme tarzında eser yazma geleneği daha sonraki dönemlerde devam etmiştir. II. Bayezid devrinde 10, Yavuz zamanında ise bir yıl kadar nişancılık yapan Tâcizâde Cafer Çelebi’nin (ö. 1515) Mahrûsa-i İstanbul Fetihnâmesi ise bu büyük olayın doğrudan tarihçesidir. Fatih’in ölümünden sonra yazılan bu eser Tâ-rih-i Osmanî Encümeni Mecmuası’nın ilavesi olarak 1331 (1915) yılında yayım-lanmıştır11. 4.4- Hayatı hakkında bilgimiz bulunmayan, eserinde unvanı Kâtib-i şer` diye geçen Mehmed b. Hacı Halil el-Konevî’nin Fatih’in emriyle kaleme aldığı Târih-i Âl-i Osman adlı eseri de aynı kategoride mütalaa edilebilir. Müellif eserin-
58
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (55-62 s.)

de Konya’daki mimarî eserlerden, eski takvimlerden ve kısaca Selçuklular’dan bahsettikten sonra, Fatih devrine kadar Osmanlı tarihi ve özellikle Sultan Mehmed dönemi üzerinde durur. II. Bayezid döneminde tamamlanan eserin günümüze ula-şan iki yazması Paris Milli ve Kayseri Raşid Efendi kütüphanelerindedir12. 5- Ebülhayr Rûmî’nin Saltuknâme’si monografik menâkıbnâme geleneği-nin XV. yüzyıldaki güzel bir örneğidir. Babası Fatih Sultan Mehmed’in 1473’te Uzun Hasan üzerine sefere çıkarken Edirne muhafızlığında bırakılan Cem Sul-tan’ın emri üzerine Ebülhayr Rûmî tarafından Rumeli’ni Türkleşmesinde büyük rolü bulunan Sarı Saltuk’un menkıbelerinin toplanmasından oluşan eserde XIII. asır alp erenlerinden Sarı Saltuk’un efsanevî hayatı, sade ve destanî bir üslûpla ele alınmıştır13. Fatih döneminin bazı şair ve edipleri de padişahla birlikte seferlere katıl-mışlar, muhasara ve fetihlere şahit olmuşlar, bunları kaleme aldıkları divanlarında tasvir etmişlerdir. İran kökenli Acem Hamidî, Kabulî ve Veliyüddinoğlu Ahmed Paşa’nın divânları dönemin siyasî ve sosyal durumu hakkında orijinal bilgiler ve-ren manzum eserlerdir. 6- 1453’te doğan Uzun Firdevsî Süleymannâme-i Kebîr adlı eserini telife Fatih adına başlamış, fakat II. Bayezid döneminde bitirmiştir. Aslında Süleyman Peygamber’e dair olan eserde, tarih, ahlâk, felsefe, nücum ilmi gibi konulara da yer verilmiş, böylece Süleymannâme ansiklopedik bir mahiyet kazanmıştır14. 7- Kanunnâme-i Âl-i Osman XV. yüzyılda yazılmış devlet teşkilatı ve protokol kurallarıyla ilgili tek e-ser, bu alandaki eserlerin ilki ve en önemlisi olan Kanunnâme-i Âl-i Osman’dır. Cengiz Yasası ve Tüzükât-ı Timur geleneğinin bir devamı niteliğinde olan Kanun-nâme, Fatih devrinin (1451-1481) sonlarında Karamanî Mehmed Paşa’nın sadra-zamlığı zamanında dönemin nişancısı Leyszâde Mehmed Çelebi tarafından bizzat padişahın ağzından Hatt-ı Hümâyun şeklinde yazılmıştır. Bu önemli tarih kaynağı, baş kısmında Fatih’in de belirttiği gibi, o zamana kadar yürürlükte olan örfî kanun-ların derlenmesinden oluşmuş; ancak padişah tarafından yapılan ilavelerle tekmile çalışılmıştır. Eser üzerindeki şüpheler Abdülkadir Özcan tarafından izale edilmiş ve Bedâyiü’l-vekāyi içinde bulunan daha mutena bir nüshasıyla yapılan mukayeseli neşri aynı araştırıcı tarafından gerçekleştirilmiştir15. Fatih ayrıca, reâyâ ve ceza kanunnâmesi, tapu-tahrir kanunnâmesi, ihtisab kanunnâmesi, gümrük kanunnâmesi ile darphâne kanunnâmesi de hazırlatmıştır16. 8- İslâmî edebiyatta Câhiz ve özellikle Kalkaşendî ile gelişen mecmua ge-leneği Osmanlılar’da da güzel ürünler vermiştir. Daha XV. yüzyılda başlayan resmî belge, mektup, muahedenâme, kanunnâme ve protokol metinlerinin bir araya top-lanmasıyla oluşan mecmuaların önemli bir dalı da münşeât mecmualarıdır.
59
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (55-62 s.)

9- Münşeât mecmuaları resmî ve önemli gayrı resmî mektup ve yazışma-lar ile elkap örneklerinin bir araya getirildiği eserlerdir. Bu türün Osmanlılar’da ilki sayılabilecek eser Fatih döneminden kalmadır. Bu padişahın bazı hükümdarlara gönderdiği mektuplarını ve şehzadeleri ile haberleşmelerini; şehzadelerin annele-riyle olan yazışmalarını; Fatih’in muhtelif seferlere dair fetihnâmelerini; Uzun Hasan’dan gelen mektupları; bazı devlet erkânının mektuplarını ve haberleşmeleri-ni; Fatih’in bazı fermanlarını ihtiva eden bu Farsça – Türkçe mecmua Viyana Millî Kütüphânesi’ndeki yegâne nüshasına dayanılarak İstanbul’da yayımlanmıştır17. 3. Sonuç Sonuç olarak, tarih yazıcılığında Fatih devri için ilkler dönemi diyebiliriz. Gerçekten genel dünya tarihi, kuruluştan başlayan umumî Osmanlı tarihi, bir dö-nemin veya münferit bir hadisenin tarihini ele alan vekayinâme ve monografiler ile, devlet yapısı ve protokol kurallarının bir arada toplandığı, daha sonra inkişaf ede-cek olan münşeât mecmualarının ve hatta ansiklopedi türünün ilk örnekleri bu pa-dişah devrinde ortaya çıkmıştır. KAYNAKÇA Akalın, Şükrü Halûk, “Ebülhayr-ı Rûmî”, DİA, X, 260-362; Akgündüz, Ahmet, Osmanlı Kanun nâmeleri, I, 347 vd. Anhegger, Robert, “Mehmed b. Hacı Halil el-Kunevî’nin Târih-i Âl-i Osman’ı”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi (İstanbul 1950-51), II/3-4, s. 51-66; Anhegger, Robert, “Muâlî’nin Hünkâr nâmesi”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi. Tarih Dergisi (1949), I/1, s. 145 vd.; Âsım, Necib, “Osmanlı Tarih nüvisleri ve Müverrihleri”, TOEM, I/1, s. 41-52; II/7, s. 425-435; II/8, s. 498-499; Babinger,Franz, Fetih nâme-i Sultan Mehmed, İstanbul 1955. Dokuz Boy Türkler ve Osmanlı Sultanları, İstanbul 1939; Osmanlı Tarihleri I, İs-tanbul 1949, s. 39 vd.; Fatih Devrine Âit Münşeât Mecmuası (nşr. Necati Lugal – Adnan Erzi) , İstanbul 1956 İnan, Kenan, “Sade Nesirden Süslü Nesire: Fatih’in Tarihçisi Tursun Bey ve Tarih yazma Tarzı”, Osmanlı, Ankara 1999, VIII, 293-300; Kayaalp, İsa, “Kıvâmî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Ankara 2002, XXV, 507; 60
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (55-62 s.)
Köprülü, Orhan F., “Firdevsî, Uzun”, DİA, XIII, 127-129; Küçükdağ, Yusuf, “Karamanî Mehmed Paşa”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansik-lopedisi, XXIV, 449-451; “Millî Tarihimize Dair Bir Vesika”, Türk Tarihi Encümeni Mecmuası (İstanbul 1340), XIV/2 (79), s. 85-94; XIV/3 (80), s. 142-155; Mitteulungen zur Osmanischen Geschichte (MOG), II, 63 vd.; Osmanlı Tarihleri I, İstanbul 1949, s. 321-369; Özcan, Abdülkadir, “Düstur nâme-i Enverî”, DİA, X, 49-50; Özcan, Abdülkadir, “Fatih Devri Kanunlaştırma Hareketleri”, İstanbul Armağanı, Fetih ve Fatih, I, 153-160; Özcan, Abdülkadir, “Fatih’in Teşkilât Kanun nâmesi ve Nizâm-ı Âlem İçin Kardeş Katli Meselesi”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, sayı 33, s. 7-56; a. mlf., “Fatih’in Teşkilât ve Teşrifat Kanun nâmesi Hak-kında Şüpheler ve Bunların İzalesi”, Sahn-ı Seman – Bilgi Dergisi (Mayıs Haziran Temmuz 2000) sayı 1, s. 29-30; Fatih Sultan Mehmed, Kanun nâ-me-i Âl-i Osman, İstanbul 2003; Rûmî, Ebü’l-Hayr, Saltuk nâme (haz. Şükrü Halûk Akalın), I-III, Ankara 1987-1990. Tekindağ, Şehabeddin, “Mehmed Paşa, Karamanî”, İA, VII, 588-590. Tulum, M., “Dursun Bey”, DİA, X, 6-7; DIPNOTLAR 1 Mitteulungen zur Osmanischen Geschichte (MOG), II, 63 vd.; 2 Dokuz Boy Türkler ve Osmanlı Sultanları, İstanbul 1939; Osmanlı Tarihleri I, İstanbul 1949, s. 39 vd.; 3 Abdülkadir Özcan, “Düstur nâme-i Enverî”, DİA, X, 49-50; 4 Şehabeddin Tekindağ, “Mehmed Paşa, Karamanî”, İA, VII, 588-590; Yusuf Küçükdağ, “Karamanî Mehmed Paşa”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, XXIV, 449-451; 5 “Millî Tarihimize Dair Bir Vesika”, Türk Tarihi Encümeni Mecmuası (İstanbul 1340), XIV/2 (79), s. 85-94; XIV/3 (80), s. 142-155; 6 Osmanlı Tarihleri I, İstanbul 1949, s. 321-369; 7 Kenan İnan, “Sade Nesirden Süslü Nesire: Fatih’in Tarihçisi Tursun Bey ve Tarih yazma Tarzı”, Osmanlı, Ankara 1999, VIII, 293-300; 8 M. Tulum, “Dursun Bey”, DİA, X, 6-7; 9 Robert Anhegger, “Muâlî’nin Hünkâr nâmesi”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakül-tesi. Tarih Dergisi (1949), I/1, s. 145 vd.; 61
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (55-62 s.)
10 Franz Babinger, Fetih nâme-i Sultan Mehmed, İstanbul 1955; İsa Kayaalp, “Kıvâmî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Ankara 2002, XXV, 507; 11 Necib Âsım, “Osmanlı Tarih nüvisleri ve Müverrihleri”, TOEM, I/1, s. 41-52; II/7, s. 425-435; II/8, s. 498-499; 12 Robert Anhegger, “Mehmed b. Hacı Halil el-Kunevî’nin Târih-i Âl-i Osman’ı”, İstan-bul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi (İstanbul 1950-51), II/3-4, s. 51-66; 13 Ebü’l-Hayr Rûmî, Saltuk nâme (haz. Şükrü Halûk Akalın), I-III, Ankara 1987-1990; Şükrü Halûk Akalın, “Ebülhayr Rûmî”, DİA, X, 260-362; 14 Orhan F. Köprülü, “Firdevsî, Uzun”, DİA, XIII, 127-129; 15 Abdülkadir Özcan, “Fatih’in Teşkilât Kanun nâmesi ve Nizâm-ı Âlem İçin Kardeş Katli Meselesi”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, sayı 33, s. 7-56; a. mlf., “Fatih’in Teşkilât ve Teşrifat Kanun nâmesi Hakkında Şüpheler ve Bunla-rın İzalesi”, Sahn-ı Seman – Bilgi Dergisi (Mayıs Haziran Temmuz 2000) sayı 1, s. 29-30; Fatih Sultan Mehmed, Kanun nâme-i Âl-i Osman, İstanbul 2003; 16 Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanun nâmeleri, I, 347 vd.; Abdülkadir Özcan, “Fatih Devri Kanunlaştırma Hareketleri”, İstanbul Armağanı, Fetih ve Fatih, I, 153-160; 17 Fatih Devrine Âit Münşeât Mecmuası (nşr. Necati Lugal – Adnan Erzi) , İstanbul 1956.
62

http://sbe.erciyes.edu.tr/dergi/sayi_14/07_ozcan.pdf

Hiç yorum yok: